Kadınların camide cemaatle namaz kılmalarına karşı çıkan bazı görüşler, geçmişteki sosyal şartlara ve mahremiyet anlayışına dayanmaktadır. Ancak bu görüşlerin İslam’ın özüne, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uygulamalarına ve kadınların dini hayattaki yerini belirleyen genel ilkelere aykırı düşmemesi gerekir.
1. Hz. Peygamber Döneminde Kadınların Mescide Katılımı
Resûlullah (s.a.v.) döneminde kadınlar, mescitlerde aktif olarak ibadet etmişlerdir. Sahih hadislerde şu açık deliller yer almaktadır:
“Kadınlarınız Allah’ın mescitlerine gitmek isterlerse engellemeyin.”
(Buhârî, Ezan 162; Müslim, Salât 134)
Bu hadis, doğrudan ve kesin bir yasaklamayı reddeder. Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde kadınlar: Cemaatle beş vakit namazlara, bayram namazlarına, cuma namazlarına, hatta gece ibadetlerine dahi katılmışlardır.
Nitekim Hz. Aişe (r.anha), “Kadınlar sabah namazından sonra, yüzlerini kimsenin tanıyamayacağı kadar karanlıkta dönerlerdi.” (Buhari, Ezan, 162) demek suretiyle kadınların mescitte sabah namazına dahi katıldığını rivayet etmiştir.
2. “Evinin En Kuytu Köşesinde Namaz” Hadisinin Bağlamı
“Kadının evinde kıldığı namaz daha faziletlidir.” hadisleri, yasaklama değil, izin verilen iki faziletli durumdan birini tercih ettirmedir.
Bu hadisin nüzul/hadis bağlamı (siyak-sibak) gereği, fitne endişesi ve o dönemdeki sosyal yapı dikkate alınarak söylenmiştir. Yani: Evde ibadet eden kadınlar da sevap kazanır. Cemaate katılmak isteyen kadınlar da şer‘i olarak menedilemez.
İmam Nevevî (r.a.) bu hadisi şöyle açıklar:
“Bu hadis, kadınların mescide gitmelerini yasaklamaz. Ancak fitne ihtimali bulunmadığı sürece mescide gitmeleri caizdir. Yasaklamak, Resûlullah’ın açık emrine aykırıdır.”
(Nevevî, Şerhu Sahîh-i Müslim, c.4, s.161)
3. Fıkhî Görüşlerin Zamanla Şartlara Bağlı Oluşu
Bazı Hanefî fakihlerin, kadınların camiye çıkmasını “mekruh” görmeleri, dini bir yasak değil, toplumsal bir tedbirdir.
İmam Serahsî’nin ve Ebû Hanife’nin döneminde:
Gece güvenlik zayıftı,
Fitne ve taşkınlık endişesi yüksekti,
Kadınların camiye topluca gitmesi sosyal olarak dikkat çekiciydi.
Bu sebeple “mekruh” hükmü, zamanın şartlarına göre konulmuş bir “maslahat” hükmüdür.
Bugün ise, camilere güvenle gidilebilmekte, ayrı bölümler düzenlenmekte, kadınların ilmi ve manevi gelişimi için camiler en uygun yerlerden biri haline gelmiştir.
Dolayısıyla, sebep ortadan kalktığında hüküm de ortadan kalkar (izâ zehebe’l-ille, zehebe’l-hükm) kaidesine göre bu “mekruh” hükmü devam etmez.
4. Kadınların Camiye Katılımının Günümüzdeki Önemi
Günümüz İslam toplumlarında yapılan bilimsel araştırmalar göstermektedir ki:
Camiye düzenli giden kadınların dini bilgi seviyesi, toplumsal aidiyet hissi ve manevî huzuru artmaktadır.
Kadınların cami etkinliklerine katılması, aile içi dindarlığı güçlendirmekte, çocuklarda manevî rol modeli etkisi oluşturmaktadır.
Ayrıca camiler, sadece namaz mekânı değil, ilmin, ahlakın ve birliğin merkezidir. Kadınları bu merkezlerden uzaklaştırmak, toplumun yarısını dinin merkezinden dışlamak anlamına gelir ki, bu İslam’ın ruhuna terstir.
5. Cinsiyet Eşitliği Değil, İbadet Eşitliği
Kadınların camide yer almasını “cinsiyet eşitliği projesi” gibi görmek, meseleyi ideolojik çerçeveye indirgemektir.
Oysa mesele, “cinsiyet değil, kulluk eşitliği” meselesidir.
Kur’an-ı Kerim’de bu ilke nettir:
“Erkek olsun, kadın olsun, kim iyi işler yaparsa biz onu güzel bir hayatla yaşatırız.”
(Nahl, 97)
Yani ibadet ve maneviyatta kadın-erkek farkı yoktur.
6. Günümüzdeki Çelişkiler Üzerine Bir Eleştiri
Maalesef bir diğer yönü de, bazı tarikatların kendine adam devşirme yöntemi olarak bu konuyu işlemesidir.
Kendi açtıkları mekânlara kadınlar sohbete, zikir halkalarına ve çeşitli etkinliklere gidebilir; ama camiye gitmeleri söz konusu olduğunda “mekruhtur” denilmektedir.
Ne büyük bir tezat!
İnsanlar, kendi çevrelerini ve nüfuz alanlarını korumak uğruna, dini nasıl da tahrif ediyorlar. Allah’ın evine giden bir kadının adımına “mekruh” diyen anlayış, kendi kurduğu dergâha, sohbet evine geleni “faziletli” görüyorsa, burada artık niyet bozulmuş, din kişisel bir araca dönüştürülmüş demektir.
Dinin merkezi camidir; davet, şahıslara değil, Allah’a yapılır.
Kadınların camiye gitmesini engelleyip onları kendi çevresine çağıran anlayışlar, Resûlullah’ın açık emrine ters düşmektedir.
Çünkü Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur:
“Kadınlarınız Allah’ın mescitlerine gitmek isterlerse, onları engellemeyin.”
(Buhârî, Ezan 162; Müslim, Salât 134)
Ne acıdır ki, bazıları kendi “sohbet evi”ni adeta bir mabet gibi görüp, Allah’ın evini geri planda bırakmaktadır. Oysa bir müminin yönü daima Kâbe’ye, kalbi ise mescide dönüktür.
Zira din, şahısların elinde daraltılacak kadar küçük değildir; din, Allah’ın yoludur ve bu yolun kapısı herkese, özellikle de kadınlara, camilerde ardına kadar açıktır.
Sonuç
Kadınların camiye gelmesi:
Resûlullah’ın izniyle sabittir.
Fıkhî olarak caizdir. Modern toplumsal ve manevî şartlarda teşvik edilmelidir.
Dolayısıyla “kadının camiye gitmesi mekruhtur” yaklaşımı, zamanın şartlarına bağlı bir yorumdur, dinin evrensel hükmü değildir.
Bugünün dünyasında, ilim, ahlak ve edep içinde camiye gelen her kadın, ümmetin dirilişine katkı sunmaktadır.
