YA MUHAMMED! (sav)













Bekke Vadisi’nde İsmail çığlığı, ilahi haykırış.
Faran Dağları’nda Hacerî hıçkırıklar.
Bin asır yankılanan İbrahimî yakarış,
Toplanıyor şimdi dağılmış kırıklar.

Ezberliyor kâhinler dualara mazhar ismini,
Gökte yıldız yağmurları seni müjdeliyor.
Bir Yahudi haykırıyor daha duymadan Bismi’ni
Gözyaşı bin asırlık mermerleri deliyor.

Kadim kitaplar fısıldıyor ism-i Ahmet’i;
Selman, kokunu arıyor rahiplerin dizinde.
Bilâl okumadan, Kuss okuyor kâmeti.
Tâcı tahtı terk ediyor, krallar izinde.

Medâyin’de surlar harap, batıl çatır çatır;
Beyin eriten Mecusî ateşler külleniyor.
Bilginler gelişini yazıyor, satır satır;
Gönüllerde Muhammed ismi tülleniyor.

Bir çöl yakarışı, suya hasret dudaklarda.
Gamzeler, nasıl da buseleri özlemiş.
Bir yalvarış, çığlık çığlık kulaklarda;
Mezarı kazılan kız, hep yolunu gözlemiş.

Gölgende güneşleniyor, buzlanmış düşünceler.
Karanlık ruhlar, nurunla aydınlanıyor.
Küfrü tüketiyor, Bilalî işkenceler;
Selman’ın yolculuğu sende sonlanıyor.

Dağılıyor ruhlardan Lat, Menat karanlığı;
Korku biriktiriyor taşa yüz süren sineler.
Koca yüreklerde bir bebek hayranlığı
Yerle yeksan oluyor fildişi kuleler.