MEHTAP ALTAN












sabrın kerpiçlerini kırınca hüznün ketum aynası
şahdamarına duâ oldu döküldü nefesin ay yarası/

ateşin ırmağını içiyorum yudum yudum
öyle çaresiz
öyle ıslak ki hiçliğimin efsûnlu kokusu!

damağımın salıncaksız lunaparkında
yağmuru emziriyor veremli bir gölge
atlıkarıncaların kirpikleri kırılıyor
güneşe inanmayan gecenin arka sokaklarında

diyeceğim o ki!
cehennemin yamacına bağdaş kuruyor sabi gönlüm…

Yusuf’un rüyası Eyüp’ün sabrı değiyor
yüreğimin kıyam etmiş gecekondu ağrısına!
âdaplı gölgeler zikrediyor gurbetin çılga nazını

ne tuhaf!
güvercinlerin gözlerinde yaşıyor
sapanla vurulan düşlerimin kekeme hıçkırıkları…

korkularım kimsesizliğimin anavatanı olurken
hüznün lehçesinde vuruluyorum şiire!
göçebe nârâlar atıyor mecâzi umutlarım
kanıyorum ahraz bekleyişlerin dağ eriten koyaklarında

çakıl taşı öpüşünü geveliyor
yol hikâyesini kıyılarıma döken dilemma
faili meçhul bir dize
kan veriyor benzi solmuş yüreğime!
kirli aynaların sırlarını öpüyor sükûn
ah annem kokulu sıra dağlar
beştaş oynayamayan çocukluğumu dağlıyor
dul yakarışlar!

oysaki
kaç çığlık eskittim
kaç lisanı lâl kıvranışında gurbete kurban ettim
var mısın
ölümün yüreğinde yaşamın koynuna girmeye kendim!

ey ömrün dikiş tutmaz kıyamet bahçesi!
dudaklarından akan teri içeceğim
y a k l a ş! ...