ANADOLU DESTANI

ANADOLU DESTANI
(Şiir üç bölümden oluşmaktadır)

I. YOLA ÇIKIŞ…

Tanrı Dağı’ndan aşıp; Hira’da bulduk yolu.
Tohumlandık Kur ‘andan; göğsümüz iman dolu.

Durmak nedir bilmeden, aradık seni han han.
Sendin aradığımız, eşsiz şefkâtli sultan.

Görünce Anadolu’m, sevdalandık biz sana.
Toprağına yazdırdık, aşkımızı sabana.

O tertemiz sinenden dudağımız süt emdi.
Naramız hep hürriyet, sükût bize gemdi.

Haykırdık da Tevhit’i nasiplendi tüm dünya.
Silindi namussuzluk, zümrüt çağ gördü hayâ.

Türk’ün o eşsiz gücü aşkınla yoğrulunca;
Hakk’a eğilen başlar, kullara doğrulunca;

Bir gün Mevlana olduk, Hak Hak diye inledik,
Bir gün Yunus olup halk halk diye söyledik.

Bazen Edebali’ydik, gönüllere taht kuran.
Bazen Osman olduk biz, oba oba yurt kuran.


Gün oldu Orhan Gazi, Bursa şehri önünde.
Gün oldu Sultan Murat, Sırp’a zafer gününde.

Kâh Fatih Mehmet idik, surlarında Bizans’ın.
Kâh Ulubatlı gibi, görenler sancak sansın.

Biz dostların hamisi, düşmanın kâbusuyduk;
Yüreklerin sevgisi, beyinlerin usuyduk.


II. KIYAS

Anamızdın sen bizim, eşsiz şefkâtin vardı.
Gönüller ferahlatan, güzel sohbetin vardı.

Bizden sana Anadolu’m, şimdi isyan kaldı;
Nankörlüğü dorukta, pis bir nisyan kaldı.

Kişneyince gem bilmez küheylanların vardı.
Haykırınca arz sarsan Süleyman’ların vardı.

Elimizde bir acayip, yük almayan tay kaldı.
Korku altın çağında, susmak bize pay kaldı.

Hayalleri süsleyen güzel endamın vardı.
Dilden dile dolaşan varılmaz namın vardı.

Ne hayal, ne de gerçek; bir anlamsız zan kaldı.
Boşaldı ruh içinden, kupkuru urban kaldı.

Üzerinde kıratlar, çelik pusatlar vardı.
Çağlara ışık tutan, soyu Kürşat’lar vardı.

Şimdi köhne bir yürek, göğsünde viran kaldı.
Ne ay kaldı, ne güneş, bir atımlık tan kaldı.

Cihadı düğün bilen, akıncıların vardı.
Haramı ölüm gören, ne hacıların vardı.

Kayboldu bu eşsiz ruh, yalnız hafakan kaldı.
Ne bizde sağlam iman, ne sende Furkan kaldı.

Haşr’e delil baharın, bembeyaz kışın vardı.
Yaz güneşi kalbin, olgun bir başın vardı.

Döküldün başak başak, son mevsim hazan kaldı.
Yiğide nişan taşlı, ıssız kabristan kaldı.

III. VE DESTAN…

Bundan böyle hüzün yok, tasa yoktur ırkıma!
Uyuyan dev uyandı, müjde olsun halkıma.

Dost ve düşman dinlesin, dinlesinler bu sesi;
Hayat verirken ona, İslam’ın her busesi.

Bir ayak Selimiye, bir ayak Yakutiye.
Ezberinde dualar, Eyyûb el-Ensari’ye.

Bir elinde Mesnevi, öbüründeyse Kur’an !
Dilinde kalp titreten, mübarek çağrı Ezan!

Kalbi, Sultanahmet’te yaratanı arıyor.
Beyninde Ayasofya, sanki zincir kırıyor.

Rahatla Bosna-Hersek, korkma sen ey Filistin.
Diz çöksün büyük şeytan; Asya, Afrika eğilsin.

Ürksün Avrupa, Rusya, titresin bir milyar Çin.
Ve sevinsin Türkistan, yüzü gülsün Keşmir’in.

Çöksün, ayağa kalktı zannedenler kendini.
Geliyor seller gibi, yıkarak o bendini.

Damarlarında coşan, Alparslan asil kanı.
Akın akın başlıyor, Anadolu Destanı.

Sükût dağda ve taşta; yer ve gök kesildi lâl.
Kımıldayamaz oldu, ne bir yaprak ne bir dal.

Bir sevinç, bir heyecan, tüm yüreklerde atan.
Âlemde tek kıpırtı, tek sestir bu destan.

İlhan KURT, Eğitimci-Şair, Yazar